21 Mart 2017 Salı

Otostop

Otostop kelimesi İngilizce bir kelime olup tüm International dillerde de aynı şekilde diğer dillere girmiş bulunmaktadır. Dilerseniz OTOSTOP-un bizdeki Türkçe sözlük anlamına bakalım. Otostop; ulaşım olarak araç durdur ve hareket et-ettir mantığına dayanarak bir yayanın bulunduğu noktadan ulaşmak istediği diğer belli-belirsiz başka bir noktaya ulaşım aracını durdurarak ücretsiz seyahat etmesidir. Otostop ile seyahat etmek kimine göre bir yaşam biçimi, kimine göre bir macera, kimine göre ise bir tehlike olduğunu asla unutmayın.
İnsanlar neden otostop seyahatini seçerler?
Peki, insanlar neden otostop çeker sorusunu soracak olursanız, alacağınız net cevap kesinlikle her zaman şu olabilir; otostop ile seyahatte genç yaş gruplarının ekonomik seyahati her zaman benimsemiş olan Seyyah-Gezgin ve üniversitede okuyan genç nesillerdir. Bu genç okuyan yaş grupları genelde öğrencilik hayatında kısıtlı okul bütçelerinden tasarruf edebilmek ve yaş itibari ile macera yaşamak veya otostopla seyahati bir alışılmış yaşam biçimi olarak tercih ederler ki bunun özünde her zaman ekonomik; hatta ücretsiz seyahat edebilmek yatmaktadır. Ama otostop uzun yollarda bekleme yapılarak veya yürüyerek mesafe alınarak yapılan bir tercih olduğu için genelde yürümek her zaman ön planda olmalıdır.Sadece genç okuyan öğrenci kesimi veya seyyah-gezginler mi otostop ile seyahat eder sorusuna yanıt istiyorsanız o zaman cevabım ise bu konuda kesinlikle hayır olacaktır. Neden hayır kelimesini dediğinizi buradan duyar gibiyim. Pekâlâ, o halde işin özünde seyahat etmek eylemi olduğuna göre ekonomik seyahat türü olan ücretsiz ulaşım için herkes mutlaka otostop çekmeyi isteyebilir, kısıtlı bütçesini elinde para harcamadan gayet elinde tutabilir.
Otostop ile seyahatin püf noktaları
Otostopla seyahat etmeye karar verdi iseniz bunun püf noktalarını mutlaka kesinlikle bilmenizde fayda vardır. Bilinmesinde fayda gördüğüm tavsiyelerimin en başında otostoplu seyahatte bulunacak yolcu veya yolcuların bu konuda kesinlikle kalabalık seyahat etmemeleridir. Şayet kalabalık bir seyahat grupları var ise mümkün oldukça ikişer kişi halinde bölünüp anlaşarak seyahat etmeleri ve seyahatlerinde buluşacakları noktada ortak hareket etmeleridir. Unutmayınız ki kalabalık otostoplarda binilecek araçlarda ciddi yer sıkıntıları yaşanmaktadır. Araç ve otomobil sürücülerinin en dikkat etikleri konuların başında kesinlikle üzerinizde bulunan kıyafet ve sırt çantası donanımınıza ve seyahat edecek olan otostop eylemini gerçekleştirecek kişilerin tipine göre alıp almamakta karar vermeleri en etkili rol olacaktır.
Güvenlik
Şimdi otostopla seyahati yazarken burada asıl konunun en püf detayına açıklama yapma gereği duyuyorum. Genelde araç sürücüleri bir takım nedenlerden dolayı otostop çekecek kişileri arabalarına almak istemezler ama mutlaka konu itibari ile kendilerine göre haklı sebepleri bulunmaktadır bu araçlarına almama konusunda. Burada kesinlikle en önemli faktör güvenlik olayıdır araç-taşıt sürücüsü için.
Sabır
Otostop çekmek oldukça sabır gerektiren bir seyahat şeklidir. Diyelim bulunduğunuz bir noktadan başka bir noktaya otostop ile seyahat etmek istiyorsunuz, kesinlikle sabırlı olmalı ve asla bu kararınızdan vazgeçmemelisiniz. Öyle rahat yol kenarında bekleyerek illa ki birilerinin sizi aracına kabul etmesini asla bekleyemezsiniz arkadaşlar. Bu konuda siz gayret göstermeli, inatla büyük bir hırsla mücadeleci olmalısınız. Kesinlikle burada en önemli iş, vazife olarak size düşmektedir. Sizi aracına almasını istediğiniz araç; siz yolda donanımlı sırt çantanızla veya beraberinizde hafif seyahat sırt çantanız ile beklerken 5 dakika sonra da gelir 5 saat sonrada gelir ama bunun dakik bir süresinin olmasını asla beklemeyin. Belki bu uzun beklemelerinizden sıkılacak bu seyahat tarzından vazgeçmeye karar vereceksiniz ama benim size deneyimli bir seyyah-gezgin olarak tavsiyem asla kesinlikle seyahatinizden vazgeçmemenizdir.

Seyahat tadında gezileriniz olsun. Umarım ayakkabılarınız eskimesin. Sağlıcakla kalın!

Eski şehir: Hatay

Nasıl anlatsam, nereden başlasam diye düşünürken kendimi şehrin eski sokaklarında buldum. Antakya çok eski bir yerleşim yeri. Değişen yerleşik toplumlar, doğal afetler gibi birçok etmenden ötürü defalarca yeniden kurulmuş. Şehrin merkezi caddelerinden Kurtuluş Caddesi sokaklarında yürüdüğünüzde bu "yıllanmış şarap" tadına kendiliğinizden varıyorsunuz.
Eski Antakya evleri, genellikle yığma taş üzerine ahşap materyalle inşa edilen, 2-3 katlı, daracık merdivenli geniş avlulu yapılar. Bu evler, sokaklarda karşılıklı konumlanmış, genellikle oldukça iyi güneş ışığı alan, avlusunda limon, portakal veya turunç ağacı eksik olmayan, kapıları her daim misafirlere ve komşulara açık, adeta bütünleşmiş bir toplum anlayışının ürünleri. Bu güzelim evler üzerine saatlerce yazabilirim, ancak bu atmosferi anlayabilmek için sokakları kendi gözlerinizle görmeli ve mutlaka bir evin avlusunda Hatay usulü uzun uzun kaynamış Türk kahvenizi yudumlamalısınız. (Fotoğraf makinenizi eksik etmeyiniz.)
Antakya'daki yerleşik toplumun kültür çeşitliliğinden her yerde bahsedilir. Antakya'da yoğun bir kültür-sanat kuşatması içindesiniz. Yürüdüğünüz sokaktan girdiğiniz kafeye kadar her köşede dingin müzik sesleri, heykeller, vitray çalışmaları karşınıza çıkıyor.  Ben bu yazımda şehirde neredeyse yan yana duran Katolik Kilisesi ve Anadolu'da yapılmış ilk cami olan Habib-i Neccar Cami'nden bahsedeceğim. Katolik Kilisesi eski bir Antakya evinin dönüştürülmesiyle bu halini almış. İçeri girdiğimiz andan itibaren güzel avlusu, rengarenk çiçekleri, ibadet halindeki topluluk üyelerinin çaldığı bendir sesinin büyüsüne kapılıyor ve uzun süre bu güzelliğin etkisinde kalıyoruz. Bir sonraki durağımız Habib-i Neccar Cami oluyor. Caminin geniş avlusu, hemen önünde akan trafiği umursamaz bir şekilde sükunetin verdiği yoğun huzuru yeniden hatırlatıyor. Her köşedeki tarihi figürler sizi ait olduğunuz zamandan çekip çok eskilere yolculuğa çıkarmaya hazır...

Son olarak bu kadar gezdikten sonra otantik bir Antakya tatlısı olan Haytalı ile enerjimizi topluyoruz. Unutmadan, Adanalı dostlarımıza selamla hatırlatıyoruz: Haytalı asla Bici Bici değildir. :)

16 Mart 2017 Perşembe

Eşsiz doğası ile 'Cumalıkızık'

Yolculuğumuzun başlangıç noktası Eskişehir. Cuma sabahı saat 6.30’da yola çıkıyoruz. Yaklaşık 2 buçuk saatlik yolculuğumuzun ardından etekleri hala bembeyaz olan Uludağ göz kamaştıran görüntüsü ile karşımıza çıkıyor.Bu eşsiz manzaranın hemen ardından rotamızı Uludağ’ın eteklerindeki yedi kızık köyünden biri olan Cumalıkızık’a doğru çeviriyoruz.
                Tarihi eskiten köy 
Şehir merkezinden on kilometre kadar uzaklıkta olan Cumalıkızık etrafının şeftali ağaçlarıyla çevrili olması sebebiyle kendini anında gözler önüne seriyor. Cumalıkızık ismini Cuma Beyden aldığını söyleyenler olsa da genel ahali etrafında bulunan civar köylerden cuma namazı için gelmesiyle bu ismi aldığı söyleniyor.  Cumalıkızık köyü eşsiz doğası ve tarihi dokusunu koruyabilmesi yönüyle onu diğer köylerden farklı kılıyor. 3 asırdan fazla süredir kullanılan evler Osmanlı sivil mimarisinin en güzide örnekleri olarak kabul ediliyor. Buram buram tarih kokan bu evlerden sadece 180’e yakın ev kullanılabilir durumda. Köydeki evler genellikle 3 katlı ve yüksek avlu duvarlarıyla çevrili. Her bir evin dış cephesi farklı renklerle boyanarak gökkuşağının asaletini içimize işliyor.
Evlerin mimarisinde ceviz ağaçları, kerpiç duvarlar ve güneşte kurutulmuş tuğlaların muhteşem uyumu söz konusu. Ahşap pencereleriyle adeta tarih kokan yapılarda, neredeyse el ile tutulabilir bir duygu deryası bulunuyor. Duvarlarında sıva olarak kullanılan kerpiç sadece evleri değil görenlerin de içini ısıtıyor.
Meşhur köy kahvaltısı
Henüz avluya girer girmez enfes kahvaltının ilk sinyalleri beynimize işliyor. Bir yanımız Ayşe Teyzenin açtığı gözlemelerle, bir yanımız kuzine sobada pişen sıcak servis ve tok karınları acıktıracak kadar güzel kokulu yemeklerle, bir yanımızsa Hatice Ablanın semaverde demlediği tavşankanı, tadı damağınızda kalacak çayıyla çevreleniyor. Karşı pencerede rengârenk kavanozlarda duran reçellere ise söylenecek söz yok. Artık iyice acıkan midemizi bu lezzetlerle donatmak için sabırsızlanıyoruz. Hüseyin Amcanın serviste bizlere adeta bir misafir gibi davranması yüreğimize bir dal sevgi çiçeği daha ekiyor. Tamamen doğal ürünlerle donanmış masamızda bir tek kuş sütü eksik. Köy yumurtası,  tandır ekmeği ve hatta zeytinyağlı yaprak sarmasına kadar her şey var. Bu güzellik karşısında daha hiçbir şeye dokunmadan doyuyorsunuz zaten. Hele ki çayın sınırsız olması bizleri derinden etkiliyor. Ayşe Teyzenin ‘doydunuz mu oğlum’ sorusundaki samimiyete söylenecek kadar güzel söz heybemde yok maalesef.
                Kahvaltımız bittiyse sokağa çıkalım. Tarihi ciğerlerinizde hissettiğiniz sokaklarda, el emeği göz nuru yazmalar, alın teri dökülmüş tarhanalar, ince işçiliğin ne demek olduğunu gözler önüne seren bakır malzemeleriyle taş döşeli sokak, sizleri tarihin toz tutmayan sayfalarında gezdirmekte ısrarcı. Attığınız her adımda samimiyeti hissettiğiniz sokaklarda, her yaştan ziyaretçi gülen yüzlerle huzuru tadıyor. Köy kahvesinin olduğu meydana çıkarken en az 350 sene olduğunu öğrendiğimiz tarihi evi müzeye dönüştürmüşler. Giriş için 2 lira gibi bir ücret ödeyerek, Osmanlıdan kalma tarihi kalıntıları görebilir zamanda yolculuk edebilirsiniz.
                Taş sokaklar
Bir yamaca kurulmuş olan Cumalıkızık köyünün sokakları sadece yayaların ve binek hayvanların geçebileceği genişlikte. Yer yer sokaklar daralıyor olsa da iç daraltıcı bir görüntüyle karşılaşmak neredeyse imkânsız. Sokakların tamamı kaldırımsız ve taş döşeli. Yassı taş döşeli sokakların orta kısımları kavisli yapılarak yağmur sularının birikmesini engelliyor. Yüzyıllar öncesinde bu sokaklarda yaşanan o güzel duyguları hissetmek hiç zor değil. Köyü çepeçevre kucaklamış bir dere bulunmakta. Su seslerinin ve ağaç yapraklarının muhteşem melodisini kaçırmamanızı öneririm. Güzel bir doğa yürüyüşü yapmayı isterseniz ciğerlerinizi bayram ettirecek kadar güzel olan köyün arka tarafındaki meyve bahçelerini öneririm. Bir rehber yardımıyla gezmenizi tavsiye ederim zira patika yollar ve doğal güzellikler karşısında kendinizi kaybedebilirsiniz.

                Güneşin yavaşça kaybolmasıyla bizlerde dönüş yolunu tuttuk.Tarih kokan Cumalıkızık köyünden güzel hatıralar ve üzerimize çöken tatlı yorgunlukla ayrılıyoruz. Sizlerin de bu duyguları tatmanızı şiddetle tavsiye ederim.